Teyzemi ziyaret etmek amacıyla Frankfurt'a gelmiştik. Uçak yolculuğu beni yormuş olmalı ki ilk gün şehir merkezini
gezdiğimizi pek hatırlamıyorum. Çünkü uyuyordum çoğunlukla. Hatırladıklarım; bir ara yüksek bir binanın tepesindeydik. Galeria
Kaufhof’muş. Oradan şehire baktı annem babam. Teyzemle ben biraz daha aşağıda bekledik. Sonra yemek yediler. Bana da yedirmeye
çalıştılar ama patatesle aram hiç yok. Benim favorim anne sütü! Dönerken arabada yine uyuyacaktım ama bekledim. Eve gidince yer yatağımda geniş geniş hemen uyuyuverdim. Yol yoruyormuş insanı gerçekten hep büyüklerin dediği gibi birbirlerine!
Pazar günü kahvaltıya giderken yolda uyuyakalmışım. Gözümü bir açtım ki;
Bar & Cafe Celona diye bi yerdeyiz. Ben çoktan kahvaltımı etmiştim. Ama
gözümü ananaslara kestirdim. Annem de verdi elime bir ananas. Kabuğu da
üstündeydi. Sert ve ekşiydi hafiften ama kemirdim gitti. Galiba çok komik
gözüküyordum sürekli fotoğrafımı çektiler üçü birden.
Sonra annemle babam Goethe’nin (ünlü bir yazarmış kendisi ) evini gezdiler.
Teyzem her gelenle gezdiği için artık “baymış”. “Ben Ozan’la takılayım” dedi ve
biz de beraber turladık dışarıda. Sonra tekrar o eve geri döndük ve annemle
babamın çıkmasını bekledik. Ne büyük evmiş! Gezdiler gezdiler bitmedi,
özlemiştim onları. Neyse ki çıktılar ve gezmeye devam ettik.
Yerden su fışkırtan fıskiyelerin olduğu meydan çok hoşuma gitti.
Goetheplatz’mış adı. Ne güzel akıl etmişler. Kuşlar gelip gelip su içiyor,
yıkanıyor. Aslında keşke benim de kanatlarım olsa da uçabilsem. Çok eğlenceli
bir şey olsa gerek. Babam kuşları bana yakınlaştırmaya çalıştı. Keşke
yürüyebiliyor olsaydım. O zaman suların arasında koştururdum kesin. Gerçi annem
durdururdu beni belki, ıslanırım da üşürüm diye. En iyisi yazın hava sıcakken
gelmek o yüzden. Kimse karışmaz gönlümce koştururum.
Borsa diye bir yer varmış. Hiç anlamadığım para işleri görülüyormuş orada.
Önünde bir boğa ve ayı heykeli vardı. Babam beni üzerlerine oturttu. Boyum
yükseldi, şöyle bir etrafı gözetledim. Opera binasında insanlar müzik aletleri çalıp, şarkılar söylüyormuş, annem
de keman çalsa ya. Belki bizim eski şarkıları da dinlerler Almanlar. Ben
annemin karnında az dinlemedim. Neyse işte belki bir gün Almanların sevdiği
şarkıları da çalmayı öğrenir. Biz teyzemle beraber operanın önündeki süs
havuzunun kenarında oturduk. Ahh o havuzun içine girebilseydim. Sularla
oynayabilseydim!
Bu arada genel olarak insanlar çok iyi gibi. Hem burada hem evimizin olduğu
yerde çoğu hemen bana gülüyor ve bir şeyler söylüyor. Onlarla konuşmamı, onlara
bakmamı istiyorlar. E ben de karşılıksız bırakmıyorum. Frankfurt’ta da aynı
şekilde davrandım. Gerçi bu sefer alışkın olduğumdan daha değişik şeyler duydum
insanların ağzından. Herkes farklı biçimde konuşuyor. Enteresan. O yüzden bazen
birbirlerini anlamıyor galiba insanlar. Tek bir biçimde konuşulsaydı belki daha
kolay olurdu.
Babam gitmeden bir asma kilide hepimizin ismini kazımış. Artık ismim Demir
Köprü’de asılı, annem babam ve teyzeminkiyle beraber. Bir daha gidince kontrol
edecekmişiz orada hala durup durmadığını.
O gün heykellerle işimiz bitmemişti sanırım. Kocaman dinozor heykellerinin oraya da gittik. Dinozorlar artık dünyada yokmuş. Dünyada yoklarsa, belki başka yerlerde hala vardırlar bilemedim. İnsanlar hala onlara çok meraklı. Şaşırdım buna. Babam en çok T-Rex’i seviyormuş. Heykellerden gördüğüm kadarıyla hepsi çok büyük, kocaman dişleri var ve sanki beni bir oturuşta yiyebilirler!
O gün heykellerle işimiz bitmemişti sanırım. Kocaman dinozor heykellerinin oraya da gittik. Dinozorlar artık dünyada yokmuş. Dünyada yoklarsa, belki başka yerlerde hala vardırlar bilemedim. İnsanlar hala onlara çok meraklı. Şaşırdım buna. Babam en çok T-Rex’i seviyormuş. Heykellerden gördüğüm kadarıyla hepsi çok büyük, kocaman dişleri var ve sanki beni bir oturuşta yiyebilirler!
Akşam yemek yediğimiz yerde aşçı amcalar-abiler sürekli ateşle oynuyordu.
Evde annemle babam da mum yakmıştı ama bu kadar büyük alevler görmemiştim hiç.
Etleri pişiriyorlarmış meğerse. Alevlerin yükselip yükselip alçalmasını
seyrettim ama sonra otur otur sıkıldım, başladım bağırmaya. Neyse beni sırayla
restoranın içinde gezdirdiler. Biraz yer yurt insan gördüm.
Evimize dönmeden bir gün önce, Frankfurt’un dışındaki Heidelberg diye bir
başka şehre gittik. Annemle babam kafaya taktılar. İlla Filozoflar Yolu diye
bir yol varmış. Oraya tırmanacaklar. Teyzem arabamla beraber aşağıda beklemek
istedi. Biz üçümüz başladık o yola bağlanacak olan yokuşu tırmanmaya. Annemle
babamın halleri çok komikti. Güldüm durdum yol boyunca. Bir de annem köpek
kakasının üstüne bastı. Hehehehe. Dikkat etseydi. En sonunda merdivenler
-yokuşlar bitti. Bildiğin ağaçlıklı bir yol çıktı önümüze. Heidelberg de beni
heyecanlandıran pek de başka bir şey yoktu.
Akşam Frankfurt’a döndük. Bir İtalyan restoranına götürdü teyzem bizi akşam
yemeği için. Oradaki garsonlar çok sempatikti. Hep benimle iletişim kurmaya
çalıştılar. Diğer masalardaki insanları merak ettim. Döndüm sırtımı bizimkilere
sandalyemde otururken. Genellikle her lokantada benim için özel sandalye
oluyor! Ekmek de yedim biraz. Çok lezzetliydi. Hem de dişlerimi kaşıdım
kabuğuyla sert sert, iyi oldu.
Son gün gittiğimiz hayvanat bahçesi ve dükkanını da beğendim. Kuzular,
keçiler ve oğlaklara çok yakındım. Hepsi çok tatlıydılar. Babam bir tane kuzuyu
benim için yakaladı. Kulaklarını ve tüylerini sevdim. Yumuşacıktı. Ondan başka
bir de karanlık bir yere girdik. Meğerse burada karanlıkta yaşayan hayvanlar
varmış. Yarasalar, köstebekler. Kimi hayvanlar hiç gün ışığından hoşlanmıyor.
Aslında ben de güneş ışığının gözümün içine girmesinden hoşlanmıyorum. Güneş gözlüğü
de takmıyorum daha. (Göz doktorunun söylediğine göre 1,5-2 yaşıma geldiğimde
artık takmalıymışım. Şöyle havalı bir şey seçerim kendime...) Bu aralar
gözlüğü gözüme takmaktansa sapıyla kaşınan dişlerimi avutmak daha işime
geliyor!
Teyzemden ayrılmak istemiyordum ama artık eve dönme zamanımız gelmiş. Kesin
tekrar geleceğiz. Öyle dediler öpüşüp sarılırken birbirlerine. Oleyyy!!!
(Dip not: Dönüş uçağında çok sıkıldım. Hiç giderken ki gibi değildi. Uykum
geldi ama uyumadım hiiiçççç. İstemedim işte uyumak, çünkü yatağım bile yoktu bu
sefer. Uyusam nereye yatıracaklar beni ki. Rahat edemem ben! Oturduğumuz yer de
daracıktı. Hiç hareket edemedim. Poofff. Bir daha istemem böyle bir uçak
yolculuğu! )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder