Bizim evin yakınlarında bir ada olduğunu bilsem daha önce
gidelim isterdim kesinlikle. Koşturabileceğim kocaman bir yer diye hayal ediyordum
çünkü. Büyük bir tekneye binip gittik Büyükada’ya. Bakmayın acım çoktu aslında,
çünkü doktor kontrolünden çıkmıştık. İğneleri sevmiyorum kesinlikle. Neyse bu
sıkıcı konuyu kapatıp konumuza dönelim. Vapura daha önce binmiştim ama böyle
büyük bir tekneye binmemiştim ve vapurdayeken daha kısa sürmüştü yolculuk.
Üstelik hep arabamda oturduğum için öyle pek etrafı da görememiştim.
Bu seferse martıları, dalgaları, kayıkları izledim yol boyu.
Bizimkiler kaçırmasın diye onlara da gösterdim. Babam portakal suyu aldı satıcı
abiden. Onu da bir güzel hüplettim. Tekne epey kalabalıktı. Birkaç başka
arkadaşla gözgöze geldik. Artık onların da ne derdi varsa ağlayıp duruyordu
kimisi. Böyle böyle derken adaya vardık.
Tam hayallerimdeki gibi, kocaamaaan bir yerdi. Gerçi ilk
başta kalabalık bir gözümü korkuttu. Sonra faytona bindik. At arabasında gitmeyi
çok sevdim. Tıngır mıngır yokuşları tırmandık, arada sırada da hızlandık. At
kardeş çok yoruluyordur bütün gün böyle gezmekten. Umarım yeterince
uyuyabiliyordur geceleri. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Ağaçların
arasında kıvrımlı yollardan geçtik. Bisiklete binen çok insan da vardı. En
sonunda bir meydana vardık ki ooooo.. bir sürü at dolu. İşte burada faytondan
indik, ormanın içine doğru giden başka bir yolda yürümeye başladık. Arabamdan
inmek için kendimi yırtmam işe yaradı.
Hooop gönlümce koşturdum ama arada sırada “Fayton geliyor, kenaraa...” sesleriyle telaşlı eller tarafından kenara da çekildim. Bir ara asfalt yoldan ayrılıp ormanın içine doğru saptık. Burası daha zorluydu benim için. Engebeli, toprak bir yol. Bazen ayağım kaydı, oturuverdim popomun üstüne. Acımadı ama bezim sağolsun. Gerekli korumayı sağlıyor. :)
Annemle babam ben yanlarına gelmeden önce de buraya çoook
kez gelmişler. Kendi aralarında konuşup durdular anılarını. Keşke o zaman bende
olsaymışım yanlarında. Asfalt yol daha devam ediyordu ama biz düz ayak bir
çimenlikte durduk artık. Başka abiler, ablalar da oturmuştu burada.
Bizimkilerin de niyeti oturup biraz dinlenmekti muhtemelen ama ben neden
oturayım yahu!? Etrafta incelenecek o kadar çok şey varken. Devrilmiş bir ağaç
mesela, çiçekler, yapraklar, taşlar... Bu kadar koşturmanın üzerine dönüş
yolunda beni bir uyku bastırdı ki sormayın. Faytonda giderken annemin kucağında
uyuya kaldım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder