Barselona’yı daha ilk dakikada çok sevdim. Bunun sebebi de Catalunya
meydanındaki balonlu gösteriydi. Balon dediysem her zaman gördüğüm lastikten
balonlar değildi. Köpükten balonlardı. Abilerin elinde kocaman kalın ipler bir
üflüyorlar, hooooppp koskocaman bir sürü balon uçuşuyor havada. Etrafta koşturan
diğer arkadaşlarım da, eminim hepimiz balonları çok sevdik! Annem kucakladı
beni, balonların peşinde bir sağa bir sola koştuk durduk. J Bazı balonları
patlattım, üstüm su oldu. Annemle kahkahalar attık, gördüm babam da hep
fotoğraflarımızı çekti.
Aynı meydanda biraz da güvercinlerin peşinden yürüdüm. Arabamda
otur otur sıkılmıştım, ayaklarım açıldı. Daha sonra Las Ramblas diye upuzun
geniş bir caddeye gittik .O kadar kalabalıktı ki! Şaşırdım kaldım. Annemle
babamın karnı acıkmış muhtemelen “nerede yiyeceğiz...” diye diye yürüdüler.
Sonunda bir yer buldular ama pek beğenmediler sanırım yediklerini. Tapas tapas
dedikleri bu muymuş yeşil zeytin, domates sulu ekmek, falan filan. Bence yeşil
zeytinler lezzetliydi ya neyse...
Gece o kadar çok uyudum ki annem bile sabah şaşırdı nasıl o
kadar uzun ve deliksiz uyuduğuma. Sık sık değil ama arada şaşırtmak lazım,
iyidir. ;)
Kahvaltımı koskocaman bir kilisenin dibindeki parkta
güvercinleri ve köpüşleri seyrede seyrede yaptım. Evde olmaktansa açık havada
olmak daha çok hoşuma gitti. Galiba güvercinlerin de kahvaltı saatiydi. Yerden
bir şeyler yiyorlardı. Babam kendi ekmeğinden biraz onlara da attı, hiç
kaçırmadılar bu fırsatı. O demin
söylediğim koskoca kilisenin bir süre sonra içine de girdik. Bu arada annemle
babam böyle yerlerin girişinde çok kolaylıkla karşılaşıyorlar. Hehehe bana dua
etsinler. Ben ve arabam sayesinde oluyor
bunların hepsi. ( Dip not:
Giriş-çıkışında asansör ya da yürüyen merdiven olmayan metro duraklarını es
geçiyorum tabi ki. Oralarda çok eziyet çektiler. Uyumadığım zamanlar için ben
şahidim . J )
Kutsal Aile Kilisesi’nin içi hem çok renkli, hem de
aydınlıktı. Annemin ellerinden tutup yürüdüm, banklara tutuna tutuna yürüdüm.
İki tane abla vardı arkamızdaki bankta oturan, hep bana gülümsediler, sanırım
benimle oyun oynamak istediler. Oradan ayrılırken uykum gelmişti artık. Arabamda bir güzel
uyumuşum. Gözümü açtığımda bir lokantadaydık. Yine tapas yiyorlardı benimkiler.
Ama bu sefer memnunlardı hallerinden. Onlar adına sevindim.
Öğle yemeğimi yine açık havada, bu sefer de bir çatıda
yedim! Enteresan bacaların ve geçitlerin olduğu bir çatı. Casa Mila diye bir
yermiş burası. Gaudi amca çok uğraşmış yapmış, hiç böyle çatı görmemiştim.
Takip ettiğim kadarıyla İstanbul’da kuşların konduğu çatılar hep turuncu
kiremitli, betondan da bacaları var. Evin içinde de bizim evde hiç görmediğim
değişik eşyalar vardı. Gramofonmuş biri örneğin. Biraz sümüklü böceğe
benziyordu, biraz çiçeğe. Aslında müzik çalıyormuş ama ben içine doğru konuştuğumda
sesimi yükseltmesini daha eğlenceli buldum.
Mila’dan çıkıp başka bir eve daha gittik, Casa Batllo’ya. Burayı da aynı amca yapmış. En üst katında minicik bir balkonu vardı. Oraya çıktık, bir abla da fotoğrafımızı çekti. Yüksekteydik bayağı, aşağıya bakmaya çalıştım ama pek başaramadım. Buranın bahçesi daha çok hoşuma gitti. Evin dışındaki heykellere baktık babamla. Gaudi amca renkleri çok sevmiş anladığım kadarıyla. Heykelleri, duvarları, çatıları rengarenk yapmış, çok da güzel olmuş!
Oradan ayrılınca, apartmanların ortasındaki gizli saklı bir
parkı haritaya baka baka buldu benimkiler. Aslında tam da park sayılmaz bence,
içinde ne salıncak ne kaydırak vardı! Ama çocuklar vardı Allah’tan. Kah
banklara tutunarak, kah annemin babamın elini tuta tuta yürüdüm gittim
yanlarına. Biraz bakıştık, konuştuk dilimiz döndüğünce. Ama annem tarafından
baltalandı bu arkadaşlık ilişkim. Uyku saatim gelmişmiş. Annem zorla uyutmaya
çalıştı beni. Tabi ki uyumadım. Babam denedi uyumadım. Yahu neden uyuyayım
sokaklarda geziyoruz ne güzel. Neyse sonra vazgeçtiler! Tamam hava iyice
kararıp saatler geçtikçe bir yorgunluk çöktü üstüme ama kusura bakmasınlar
onlar her istediğinde uyuyacak değilim ya!
Ertesi gün, en favori yer benim için plajdı! Çoraplarımı
çıkardılar, kumlara bastım. Ooh ayaklarım bir ferahladı. Ayaklarımı suya da
soksalar iyi olacaktı ya. Hadi neyse, üşürüm diye korktular belki de. Çok da
üstlerine gitmeyeyim dedim. Ne de olsa Ekim ayıydı. Biraz plajda oturduktan
sonra yürüdük sahil boyunca. Yoğurt aldı annem bir marketten. Bir parkta
oturduk, onu yedim afiyetle.
Akşam yemeği için babam rezervasyon yaptırmış bir lokantada.
7 Kapı’ymış adı. Hiç oturasım yoktu mama sandalyesinde. Galiba biraz uykum da
geldiğinden, annemle babama karşılıklı yemek yedirtmedim. Gurur duymuyorum bu
yaptığımla evet ama bir yandan piyano sesi geliyor, bir yandan garsonlar
koşturuyor, ortam kalabalık, duvarlarda bir şeyler asılı. Her yeri görmem
lazımdı. Yemekleri bitip de kaldığımız yere geri dönünce uyumadan evvel biraz
balkonda oturduk üçümüz, uçaklara ve yıldızlara baktık. Çok hoşuma gitti. Bence
onların da...
Sondan bir önceki sabah taksiyle Park Güell’e gittik. Yolu
bayağı dar ve yokuşluymuş. Burada yine Gaudi amcanın parmağı varmış. Hiç
şaşırmadım. Çünkü renkli seramiklerle kaplıydı binalar, heykeller, duvarlar,
sütunlar... Kertenkele heykeliyle fotoğraflar çektik. Sütunların üstündeki
meydanda çook büyük bir bank vardı. Orada da oturup biraz fotoğraf çektik,
biraz da manzarayı izledik.
Parktan çıkarken uykum bastırmıştı yine. Hava da çok sıcaktı
zaten. Mıyıştım kaldım arabamda. Gözümü açtım, benimkiler yine yemek yiyor. Ben
uyurken hemen yemek yemeye gidiyorlar nedense. Hep açlar sanki. J Hard Rock Cafe’ymiş
burası. Ben de köftelerimi yedim bir güzel ama oradan çıkınca, yine açık havada. Sonrasında da meyve yemek için La Boqueira
diye bir pazara gittik. Çilek yedim, ananas yedim. Hepsi pek lezzetli ve
tazeydi. Üstüne bir de dondurma aldılar ve tabi bana boş bir külah! Dondurma
soğuk geliyor da külah yemeye bayılıyorum çıtır çıtır.
Biraz daha sokaklarda gezip tozup hava iyice kararınca
kaldığımız yere geri döndük. Ben
uyuduktan sonra annemle babam bavul toplama işine giriştiler sanırım çünkü öyle
böyle derken eve dönme günü gelip çatmıştı. Barselona güzel bir şehirdi.
İnsanları canayakındı. Köpükten balonları kovalamak ve patlatmak da çok
eğlenceliydi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder