29 Şubat 2016 Pazartesi

Barselona’nın köpükten balonları...

Barselona’yı daha ilk dakikada çok sevdim. Bunun sebebi de Catalunya meydanındaki balonlu gösteriydi. Balon dediysem her zaman gördüğüm lastikten balonlar değildi. Köpükten balonlardı. Abilerin elinde kocaman kalın ipler bir üflüyorlar, hooooppp koskocaman bir sürü balon uçuşuyor havada. Etrafta koşturan diğer arkadaşlarım da, eminim hepimiz balonları çok sevdik! Annem kucakladı beni, balonların peşinde bir sağa bir sola koştuk durduk. J Bazı balonları patlattım, üstüm su oldu. Annemle kahkahalar attık, gördüm babam da hep fotoğraflarımızı çekti.





Aynı meydanda biraz da güvercinlerin peşinden yürüdüm. Arabamda otur otur sıkılmıştım, ayaklarım açıldı. Daha sonra Las Ramblas diye upuzun geniş bir caddeye gittik .O kadar kalabalıktı ki! Şaşırdım kaldım. Annemle babamın karnı acıkmış muhtemelen “nerede yiyeceğiz...” diye diye yürüdüler. Sonunda bir yer buldular ama pek beğenmediler sanırım yediklerini. Tapas tapas dedikleri bu muymuş yeşil zeytin, domates sulu ekmek, falan filan. Bence yeşil zeytinler lezzetliydi ya neyse...
Gece o kadar çok uyudum ki annem bile sabah şaşırdı nasıl o kadar uzun ve deliksiz uyuduğuma. Sık sık değil ama arada şaşırtmak lazım, iyidir. ;)

Kahvaltımı koskocaman bir kilisenin dibindeki parkta güvercinleri ve köpüşleri seyrede seyrede yaptım. Evde olmaktansa açık havada olmak daha çok hoşuma gitti. Galiba güvercinlerin de kahvaltı saatiydi. Yerden bir şeyler yiyorlardı. Babam kendi ekmeğinden biraz onlara da attı, hiç kaçırmadılar bu fırsatı.  O demin söylediğim koskoca kilisenin bir süre sonra içine de girdik. Bu arada annemle babam böyle yerlerin girişinde çok kolaylıkla karşılaşıyorlar. Hehehe bana dua etsinler.  Ben ve arabam sayesinde oluyor bunların hepsi.  ( Dip not: Giriş-çıkışında asansör ya da yürüyen merdiven olmayan metro duraklarını es geçiyorum tabi ki. Oralarda çok eziyet çektiler. Uyumadığım zamanlar için ben şahidim . J )


Kutsal Aile Kilisesi’nin içi hem çok renkli, hem de aydınlıktı. Annemin ellerinden tutup yürüdüm, banklara tutuna tutuna yürüdüm. İki tane abla vardı arkamızdaki bankta oturan, hep bana gülümsediler, sanırım benimle oyun oynamak istediler. Oradan ayrılırken uykum gelmişti artık. Arabamda bir güzel uyumuşum. Gözümü açtığımda bir lokantadaydık. Yine tapas yiyorlardı benimkiler. Ama bu sefer memnunlardı hallerinden. Onlar adına sevindim.

Öğle yemeğimi yine açık havada, bu sefer de bir çatıda yedim! Enteresan bacaların ve geçitlerin olduğu bir çatı. Casa Mila diye bir yermiş burası. Gaudi amca çok uğraşmış yapmış, hiç böyle çatı görmemiştim. Takip ettiğim kadarıyla İstanbul’da kuşların konduğu çatılar hep turuncu kiremitli, betondan da bacaları var. Evin içinde de bizim evde hiç görmediğim değişik eşyalar vardı. Gramofonmuş biri örneğin. Biraz sümüklü böceğe benziyordu, biraz çiçeğe. Aslında müzik çalıyormuş ama ben içine doğru konuştuğumda sesimi yükseltmesini daha eğlenceli buldum.

Mila’dan çıkıp başka bir eve daha gittik, Casa Batllo’ya. Burayı da aynı amca yapmış. En üst katında minicik bir balkonu vardı. Oraya çıktık, bir abla da fotoğrafımızı çekti. Yüksekteydik bayağı, aşağıya bakmaya çalıştım ama pek başaramadım. Buranın bahçesi daha çok hoşuma gitti. Evin dışındaki heykellere baktık babamla. Gaudi amca renkleri çok sevmiş anladığım kadarıyla. Heykelleri, duvarları, çatıları rengarenk yapmış, çok da güzel olmuş!


Oradan ayrılınca, apartmanların ortasındaki gizli saklı bir parkı haritaya baka baka buldu benimkiler. Aslında tam da park sayılmaz bence, içinde ne salıncak ne kaydırak vardı! Ama çocuklar vardı Allah’tan. Kah banklara tutunarak, kah annemin babamın elini tuta tuta yürüdüm gittim yanlarına. Biraz bakıştık, konuştuk dilimiz döndüğünce. Ama annem tarafından baltalandı bu arkadaşlık ilişkim. Uyku saatim gelmişmiş. Annem zorla uyutmaya çalıştı beni. Tabi ki uyumadım. Babam denedi uyumadım. Yahu neden uyuyayım sokaklarda geziyoruz ne güzel. Neyse sonra vazgeçtiler! Tamam hava iyice kararıp saatler geçtikçe bir yorgunluk çöktü üstüme ama kusura bakmasınlar onlar her istediğinde uyuyacak değilim ya!

Ertesi gün, en favori yer benim için plajdı! Çoraplarımı çıkardılar, kumlara bastım. Ooh ayaklarım bir ferahladı. Ayaklarımı suya da soksalar iyi olacaktı ya. Hadi neyse, üşürüm diye korktular belki de. Çok da üstlerine gitmeyeyim dedim. Ne de olsa Ekim ayıydı. Biraz plajda oturduktan sonra yürüdük sahil boyunca. Yoğurt aldı annem bir marketten. Bir parkta oturduk, onu yedim afiyetle.



Akşam yemeği için babam rezervasyon yaptırmış bir lokantada. 7 Kapı’ymış adı. Hiç oturasım yoktu mama sandalyesinde. Galiba biraz uykum da geldiğinden, annemle babama karşılıklı yemek yedirtmedim. Gurur duymuyorum bu yaptığımla evet ama bir yandan piyano sesi geliyor, bir yandan garsonlar koşturuyor, ortam kalabalık, duvarlarda bir şeyler asılı. Her yeri görmem lazımdı. Yemekleri bitip de kaldığımız yere geri dönünce uyumadan evvel biraz balkonda oturduk üçümüz, uçaklara ve yıldızlara baktık. Çok hoşuma gitti. Bence onların da...

Sondan bir önceki sabah taksiyle Park Güell’e gittik. Yolu bayağı dar ve yokuşluymuş. Burada yine Gaudi amcanın parmağı varmış. Hiç şaşırmadım. Çünkü renkli seramiklerle kaplıydı binalar, heykeller, duvarlar, sütunlar... Kertenkele heykeliyle fotoğraflar çektik. Sütunların üstündeki meydanda çook büyük bir bank vardı. Orada da oturup biraz fotoğraf çektik, biraz da manzarayı izledik.



Parktan çıkarken uykum bastırmıştı yine. Hava da çok sıcaktı zaten. Mıyıştım kaldım arabamda. Gözümü açtım, benimkiler yine yemek yiyor. Ben uyurken hemen yemek yemeye gidiyorlar nedense. Hep açlar sanki. J Hard Rock Cafe’ymiş burası. Ben de köftelerimi yedim bir güzel ama oradan çıkınca,  yine açık havada.  Sonrasında da meyve yemek için La Boqueira diye bir pazara gittik. Çilek yedim, ananas yedim. Hepsi pek lezzetli ve tazeydi. Üstüne bir de dondurma aldılar ve tabi bana boş bir külah! Dondurma soğuk geliyor da külah yemeye bayılıyorum çıtır çıtır.


Biraz daha sokaklarda gezip tozup hava iyice kararınca kaldığımız yere geri döndük.  Ben uyuduktan sonra annemle babam bavul toplama işine giriştiler sanırım çünkü öyle böyle derken eve dönme günü gelip çatmıştı. Barselona güzel bir şehirdi. İnsanları canayakındı. Köpükten balonları kovalamak ve patlatmak da çok eğlenceliydi! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder