Yine teyzemin yanına gideceğimizi söylediğinde annemle babam
çook sevindim. Bu arada ben artık teyzeme “minno” diyorum, o da bana “minnoş”
diyordu zaten doğduğum ilk günden beri. Anlaşıyoruz böyle. J Noel zamanı diye bir zaman varmış. Bizim Bayram zamanları
gibi bir zaman. İnsanlar dua ediyor ve kutlamalar yapıyor. Noel öncesinde de
sokaklarda birçok pazar kuruluyormuş. Biz işte tam da bu zamanda gittik Almanya’ya.
Hatta Frankfurt’ta değildik sadece. Nürnberg ve Köln isimli iki şehre daha
gittik.
Hava ilk Frankfurt ziyaretimizdekine göre daha soğuktu. Annem sıkı sıkı
giydirmişti beni, en azından ilk gün. Sonraki günler havanın soğukluğu daha
azaldı sanki, yağmur da yağmadı.
Bu pazarlarda benim en sevdiğim şeyler şunlar oldu:
1.Frankfurt’taki atlıkarınca: Römer meydanına ışıl ışıl bir
atlıkarınca kurmuşlardı. Ben de ilk defa atlıkarıncaya bindim. Döndük durduk,
yukarı indik çıktık. Bir yandan da müzik çalıyordu.
2.Nürnberg’deki tarçınlı kurabiye: Ne kadar da lezzetli bir
mamaymış. Bittikçe daha çok istedim. Annem de verdi sağolsun. Hatta baktım bir
dükkana girdi. Paket paket aldı çıktı.
3.Nürnberg’deki Noel Baba: Kırmızı kukuletası ve kıyafetiyle,
beyaz saçı ve uzun bir sakalı olan Noel Baba yılbaşında çocukların istedikleri
hediyeleri (eğer iyi bir çocuk olmuşlarsa tüm sene boyunca) evlerinin
bacasından onlara atarmış. Çok inandırıcı değil sanki ama varmış diyorlar işte
böyle biri. Biz de yanına oturup onunla fotoğraf çektirdik. Burnunu elledim,
gerçek gibi geldi ama yine de bilemiyorum. Hediye dağıttığını öğrendim nasıl olsa,
ben de şansımı denerim bir dahaki seneye artık dilek dileyip.
4.Nürnberg’deki çocuklara özel pazar: Çok kalabalıktı, zar
zor yürüdük ama bize özel bir yer yaptıkları için bile aslında sevdim. Adına yaraşır
bir tatla tanıştım orada. Pamuk şeker. Gerçekten de popomu sildikleri pamuk
kadar yumuşak bir şeker. Ayrıca krep, balık, hamburger, sosis gibi daha birçok
yiyecek daha vardı. Oyun alanları ve mini bir atlıkarınca da emrimize amadeydi.
Keşke daha az kalabalık olsaydı!
5.Köln’deki nehir kenarı: Ren çook geniş bir nehirdi. Nehir
kenarında biraz yürüyüş yapmak istediler ama ben engel oldum sanırım. J Parmaklıklara tutunup
suya bakmak hoşuma gitti. Keşke ortalıkta taş görseydim, onları da atıverirdim
suya kaşla göz arasında.
Pazarlar dışında sevdiğim birkaç şey daha oldu ki, onları da
anlatmadan geçmeyeyim. Köln yakınlarında babamın bir arkadaşını ve ailesini ziyaret ettik. Orada kızları Zeynep’le tanıştım. Eğer hasta olmasaydı daha çok
oyun oynayabilirdik belki.
Minno Frankfurt’tayken bizimkileri ufak bir kahveciye
götürdü. Bende kendime bir oyuncak buluverdim orada. Fındıkkıran denirmiş ona.
Neredeyse benim boyum kadardı boyu. Tahtadandı ve ağzı açılıp kapanıyordu. Çok
komiğime gitti tak tak edişi. J
Bir de uzun araba yolculuklarındaki tatlı uykuları çok
sevdiğimi eklemem lazım. Arabada giderken uyumak gibisi yok. Hem gözümü bir
açıyorum, başka bi yerdeyim.
“Peki sevmediğin hiçbir şey olmadı mı Ozi ?” diye
sorarsanız, tabi ki oldu! Bebek arabama bağlanmak ve orada oturmak zorunda
kalmak. Yürümek ya da annemin kucağında takılmak varken bebek arabası da nedir
yahu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder